Hep sıcak Anneler günü
hatırlıyorum, 23 Nisanların aksine , bol güneşli, kırmızı güllü,
Uzunçarşı’lı, eşarplı anneler günü…
Biz mi hayatı çok severdik, hayat mı bizi bilmiyorum ama günler daha
uzundu sanki , güneş yakmaz ısıtırdı, erikler daha iri, daha
tatlıydı, çilekler de. Hıdırellez geldiyse ve Çark deresinin kenarı
dolduysa piknikçilerle, boyalı yumurtalar tezgahta, aşıklar ağaç
altlarında aldıysa yerini ,Anneye hediye düşünme vakti de geldi
demekti. Kaçan topları çıkartmak için dereye giren , 32 Evlerin ,
sarışın kahramanları Arnavut çocuklar …Ve sonra iyice coşan bahar .
Çocukluğumun Mayıslarının izleri…
Ve Cumartesi günü babamın liderliğinde koşardık çarşıya. (Biz hep
kendi istediğimizi alıyoruz sanırdık ama babamın istediği alınırmış
anneme hep, şimdi fark ediyorum)
Bugünkü Pasaj 2000 in eski halini hatırlayın ve çarşının en şık
mağazası: YKM. Ya deri çanta ve ayakkabı alırdık anneme, ya da triko
bluz. Ama ne alırsak alalım yanına mutlaka bir eşarp. Babamın o
vakitler ince zevkiyle seçtiği eşarplar şimdi bana fular oldular.
Onları çocukluğum diyerek, annem diyerek sarıyorum boynuma. Hediye
yolculuğunun son durağı Paşabahçe olurdu. Yenicami’de , köşede,
Paşabahçe’de camların büyülü dünyasında kaybederdim kendimi.
Vazolar, bardaklar yine babamın seçtiği kimsenin evinde göremediğim
ilginç cam objeler özenle sarılırdı şimdi olmayan çok ince çok zarif
kağıtlara. Dolmuşta, otobüste kırılmasın diye kucakta taşırdı minik
eller cam paketlerini.
Annem.. Pembe inci, pembe bir ruj, haberi yokmuş gibi rol yaparak
koltuğa oturup beklerdi hediyelerini ertesi sabah. .Sıraya girerdik
, boy ve yaş sırası tabii. Paketlere bahçeden toplanmış birer de gül
eklerdik. Pembe yediveren güller. Tek tek öperek elini verirdik
hediyeleri. Annem çok genç biz çok çocuktuk.
Paşabahçe önce yer değiştirdi sonra da gitti şehirden. Yıllar var ki
gül toplamadım ellerimle. Annem de bu şehirde değil artık, eksik,
gecikmeli hediyeler veriyoruz ona. Vazolar, camlar yitik. Son
kalanları da depremde kırıldı; kalplerimiz gibi . Eriklerin eski
tadı yok, çileklerin de. Dere kenarlarında piknik çoktan tarih oldu.
Anneme hediye aldıktan sonra dondurma için soluklandığımız Şemsiyeli
Park da. Çark’ın sadece adı var artık. Yürüyüş yolu bile
güzelleştiremedi onu. Pasajlar, dükkanlar alışveriş merkezilerine
yenik düştü. Biz de zamana.
Şimdi annelik görevlerimi yapmak üzere eve yetişmeye çalışırken ,
Ajda Pekkan söylüyor radyoda: Sen ne olur çocukluğumu sakla
Tek kalan bu elimde avucumda
Ağlama anne benim için ağlama…
Doğru; tek kalan güzellik, çocukluğum ve annelik.
Bu Pazar dünyada milyonlarca kadın aynı şey için ağladı benim gibi.
Anne oldukları için. Hepiniz, hepimiz sadece yaşadığımız için değil
anneliği yaşadığımız için Allah’a ne kadar şükretsek azdır. Kendini
,zamanını, ruhunu evine ve evlatlarına adamış , anne olmasa da
“anne” olabilmiş milyonlarca kadın.
Bu yüce duygunun gönüllü esirleri, zincirsiz köleler!
Anneler Günümüz kutlu olsun. Anne senin de…
|